Car Accident Lawyer

Harun EFİLOĞLU

harunefiloglu@ttmail.com

 

 

BİRAZ AKKUŞU VE BİRAZDA AKKUŞLUYU TANIYALIM 

 

Akkuş’un dibinde müthiş bir Türk Devleti kurulmuştu: Danişmentler!..Danişment Gazi tarafından kurulan bu Devlet Malatya’dan Niksar’a kadar geniş Toprakları fethetmiştir(1090). İşte Akkuş’a ilk Türk ayağı bu dönemde değmiş olmalıdır. Daha çok Güneyde ve Batı’da Haçlılarla, Bizans’la mücadele eden, Selçuklulara da zaman zaman yardım eden Danişment’liler’in zamanla Kuzey tarafı ile ilgilenmeye başlarlar. Danişment Gazi ‘den sonra başa geçen oğlu, Melik Gazi, Anadolu’daki güvenliğini sağladıktan sonra Karadeniz Sahillerine inmek için, Danişment Ordusu ile sefer çıkar ve Akkuş Dağlarını aşarak Ünye’ye iner.(Yıl 1129 ya da 1130)Kıyı Bölgesi Bizans Valisi olan Kasianus’ten Samsun’dan Fatsa yada Ordu’ya kadar bütün Sahil Kalelerini teslim alır. Bu Fetihleri, Danişment Türklerinden günümüze kalmış ve Anadolu’nun ilk Türkçe eserlerinden olan, yegane ve çok kıymetli eser, Danişment-name anlatmaktadır. İşte Tahminimizce Danişment Ordusu ile yukarı çıkan ve beklide buralarda bazı noktalara yerleştirilen Danişment Askerleri Akkuş’a yerleşen ilk Türk’ler olmuşlardır. Bu arada Sahile inen Danişment Türkmen Askerleri ilginç bir manzara ile karşılaşmış ve burada Bizans tarafından güvenlik için görevlendirilen ve başlarında Tadis ya da Tadik adlı Bey’leri bulunan Peçenek Türk’leriyle karşılaşmış ve savaşmışlardır. Bu Türk’ler zannımızca Müslüman olmayıp, daha önce Balkanlardan Bizans Ülkesine gelmiş olan paralı Askerlerdir.

 

Neticede Danişmentlerin Ünye ve civarındaki Bölgeyi fethetmeleriyle birlikte Danişmentli Göçebe ve Hayvancı Türkmenlerden bir kısım, Akkuş Dağlarına doğru çıkmaya başlamışlardır. Böylece Akkuşa ilk Türk yerleşimi başlamıştır. Hayvanlarına otlak ve kendilerine saha arayan bu Türkmenler tenha Akkuş Dağlarında az sayıdaki Rum-Bizans Köylerinden arta kalan yerlere, bayırlara yahut mücadele-savaş yollu bazı Köylere yerleşmişlerdir. Mesela Karaçal Köyünde bu dönemde yerleşim sadece Alan ve Hacılı Mahallesinde bulunuyordu, zaten Hacılı Mahallesinde Kale boynu mevkiinde bulunan Harç ve Tuğla parçaları, yıkık duvar kalıntıları, Topraktan yapılmış Çanak-Çömlek parçaları ve Küpler içinde ortaya çıkan İnsan İskeletleri burada bir Rum Köyünün daha önce bulunduğunu ortaya koymaktadır. İşte Alan Mahallesi mevkiinde Rum Köyünün yahut civardaki Rum’ların Bey’i olan Olcan’la, Türkmen Bey’i Karaçal’ın savaştığı rivayet edilir. Ancak bugünkü bütün Akkuş Köylerinin hepsi bu zamanda oluşmadı.
Danişmend-name’de, Kıyı(Sahil)kesimine Canik Bölgesi denilmektedir. Canik bir Türk Beyi olup, ne zaman yaşadığı konusunda bilgimiz yoktur, fakat tahminen bir Türkmen olan Canik Bey’in oğulları ilk Türk Fetihleri zamanında Samsun civarına ilk yerleşen ve Fetihlerde bulunan Türkmen grubu olsa gerektir. Canik oğullarından kinaye, Bafra-Fatsa arası bölgeye Canik denmiştir. Canik Bölgesine yerleşen Türkmenler farklı bir gruptur, Faruk Sümer’e göre bir kısmı Çepni Türkmenleridir. Bugün bile Akkuş’ta Halk’tan eskiler Kıyı-Sahil kesimine CENİK, CENÜK(Canik)demektedir. Bu bile Akkuş Halkının Danişment Devleti zamanında yerleşmeye başladığına, ufak bir delil sayılabilir. Fakat Akkuş’a Türk yerleşimi zaman içinde Selçuklu, Osmanlı zamanlarında da devam etmiştir. Ancak bu Kadim(eski)zamanın yerleşimci Türk’leri genellikle Bektaşi-İslam anlayışında olup, Kültürlerinde Orta Asya izleri ve Şamanist unsurlar taşıyan Türkmenlerdi. Danişment Öyküsü burada bitmez. Melik Gazi’nin vefatından sonraki dönemlerde Canik Bölgesi tekrar Bizans Hakimiyetine geçer. Bu arada Melik Gazi’ye Akkuş’umuzda halen büyük saygı vardır, eskiler onun Niksar’daki muhtemelen ona ait olabilecek Türbesi’ni bilir ve giden, ziyaret eden olur. Danişmentlilerin daha sonraları başına geçen Yağı basan Bey, Elden çıkan Canik Sahil Bölgesini geri almak için başa geçen,1157 yılında Niksar’dan yola çıkarak, Akkuş yoluyla Ünye’ye indiğini ve Ünye’den, Samsun’a kadar olan Bölgeyi tekrar ele geçirdiğini görmekteyiz. Yağı basan Bey’den birçok yer ismi Hatıra kalmıştır. Mesela Ünye-Tekkiraz’daki ve Samsun-Çarşamba’daki Yağı basan Köyleri Emir Yağıbasan’dan ismini almış yerlerdir. Ünye’nin Ekincik Köyünde Melik tepesi, Akkuş’umuzdaki Talışmalan Köyüde ismini Danişmentlerden almıştır. Talışmalan yada Aşağı Düğencili Köyü ismini Danışma-alanı yada Danişment-alanı cümlesinden gelmektedir. Bu Köyün ismi, Osmanlı Tapu Tahrir Defterlerinde aynen’ Danişmendalanı’ şeklinde geçmektedir.


Danişment Devletinin Türkiye Selçukluları tarafından yıkılmasından sonra Bölge ve Akkuş, Selçuklu hakimiyetine girmiştir. Muhteşem ve yüksek dönemler yaşayan Türkiye Selçukluları Doğudan adım adım gelen Moğol tehlikesini göremediler. Nihayet İran’ı ele geçirmiş ve Anadolu’ya girmiş olan İlhanlı Moğollarıyla 1243 yılında Sivas’ın Suşehri İlçesi yakınlarındaki Köse dağ mevkiinde yani Akkuşa 3-4 saat uzaklıktaki bu yerde Selçuklu Türk Ordusu karşılaştı. Ve Türkiye Selçuklu Sultanı tecrübesiz II.Gıyaseddin Keyhüsrev tecrübeli Vezirlerin tavsiyesine uymamasının ve sonraki acemiliklerinin faturasını ağır bir yenilgiye uğrayarak ödedi. Halbuki akıllı bir taktikle savaşı Selçuklu-Türk Ordusu kazanabilirdi. Moğollar Anadolu’yu dört koldan işgale başladılar. Tabiiki henüz Köylerden oluşan, tenha Akkuş toprakları ve Canik Bölgesi’nde Moğol hakimiyetine girdi. Moğollar birçok mamur Anadolu şehirlerini, muhteşem nice Medeniyet eserini yakıp-yıktılar, binlerce Türkü, Müslümanı katlettiler, Şehit ettiler. Moğollar Anadolu’yu Baycu Noyan, Timurtaş Noyan Paşa gibi Anadolu Genel Valilerince yönettiler, tabii bu dönemde azda olsa Anadolu’ya bazı eserler bıraktılar. Mesela, yakın yerlerde yaptıkları; Olcaytu Hanın eşinin yaptırdığı Amasya Bimarhane’si ve Timurtaş Noyan’ın yaptırdığı Samsun Kale Mescidi gibi. Fakat Türkiye Selçuklu Devleti söndü, parçalandı. Bu sırada görünüşte bağımsız fakat Moğollara bağlı birçok Anadolu Beyliği türedi. Başkenti Niksar olan ve Doğan şah Bey’in oğlu Tacettin Bey tarafından kurulan Taceddinoğlu Beyliği, Erbaa, Akkuş, Ünye, Terme ve Çarşamba’ya hakim oldu. Ordu, Fatsa, Aybastı tarafında ise Hacı Emiroğlu Beyliği kurulmuştu. Bu arada Moğollarda İran’da bazı savaşları kaybedince, Anadolu’da hakimiyetleri sona erdi. Zaten onlarında önemli bir kısmı Müslüman olmuştu..Taceddioğulları kendi çapında güçlü bir beylikti. Sahile yapılan akınlarda bazen yine Akkuş Dağlarından ve Topraklarından geçiyorlardı. Fakat 1375’lerde Taceddin Bey, Ordu’ya, Hacıemiroğullarına saldırınca 1380 yılında bunun intikamını, Hacıemir Bey’in oğlu Süleyman Bey, ani bir baskınla Taceddin Bey’i öldürerek aldı.Akkuş,Niksar,Ünye Yöresi Hacıemiroğullarına geçti.


Bu sırada Anadolu’nun Batısında kurulmuş küçük Osmanlı Beyliği gitgide büyüyor, epey güçlendikten sonrada yönünü Anadolu’ya çevirmiş oluyordu. Böylece kısa bir süre Yıldırım BAYEZID’ın Demir Yumruğu ile bütün Anadolu’da Türk Birliğini oluşturmasından, 1389 Yılında Hacıemiroğullarıda nasibini alır. Fakat doğudan bir kez daha amansız bir tehlike yola çıkmış, ortalığı kasıp kavuruyordu. Bir Özbek Türkü olan Timurlenk, arkasına aldığı Çağatay Bey’leri, Hazar Bey’leri, İran Türk Askerleri, Moğol unsurlarıyla, Derya gibi Askeri ile 1402’de Ankara-Çubuk Ovasında o Büyük Hakan Yıldırım Bayezıd’ın karşısına çıktı, fakat Timuru ani bir baskınla yenmek fırsatını mertliğe aykırı bulan Yıldırım bunun bedelini, Tatarların ve eski Anadolu Bey’lerinin ihanetiyle ağır ödedi. Bu ihanet edenlerden biride Akkuş ve Ordunun eski hakimi olan, Timur tarafına geçmiş olan HacıemiroğullarıBeyleriydi.YıldırımBayezıd han bu esaret kendine ağır geldikçe, kahrında hastalanarak, esaret içinde vefat etti.

 

Ankara Savaşından sonra eski Beyliklerini geri almışlar, bundan sonrası bir kısım Tarihçilere göre, Ordu-Canik-Akkuş Bölgesi tekrar Hacıemiroğullarının egemenliğine girmiş, ancak toparlanan Osmanlı Devleti karşısında İran ve Doğu Anadolu’ya hakim olan Akkoyunlu Türk Devletine yanaşan Hacıemiroğulları,1473 yılında Otlukbeli Savaşında, Büyük Türk Hakanı Fatih Sultan Mehmet’in, Akkoyunlu Uzun Hasanı mağlup etmesiyle, Urfa’ya kaçmışlar ve burada ‘Mir Canik’denilen bir Köy kurarak yerleşmişlerdir. Fakat, bu arada Akkuşa Türkmenlerin yerleşimi bu dönemde de sürmüştür.


Bir diğer Tarihi bilgiye göre ve bizimde benimsediğimiz görüşe göre, Ankara Savaşından sonra tekrar Taceddinoğulları Beyliği yeniden kurulur. 1428 yılında Taceddinoğullarının son Bey’i Canik Bölgesinin, Niksar’ın, Akkuş’unda son Türkmen Beyi Taceddinoğlu Hasan Bey; Sultan I.Mehmet Çelebi’nin Pazusuna yenik düşer, direnemez, direnmez oda bilir gücünü ve bu yüzden bağışlanır, Ailesiyle Rumeli’ye gönderilir, Gümülcine’de Sancak Bey’i olur. Bundan sonra Akkuş, Sivas Eyaletine bağlı Merkezi Samsun olan Canik Sancağının Ünye Kazasına bağlı bir Karye(Köy)olarak bulunan akkuş’un adından bahsedilmez, fakat kayıtlarda yer almıştır. Yani Akkuş isimi henüz zaten oluşmamıştır, Karakuş adıda yoktur, fakat Ünye’ye bağlı olduğumuz için, o dönemde bulunan eski Köylerimiz kayıtlarda özellikle Tapu-Tahrir Defterlerinde yer alır. Bu dönemlerde Akkuş ilçe merkezinin olup-olmadığını bilmiyoruz fakat zannımızca Selçuklu yada Beylikler döneminde yoktu. Osmanlı Döneminde birkaç yazlık-Yayla evinden mürekkep bir yer olarak kurulduğunu, bu yüzden ilk adının Yazlık-belen(Yayla yeri)olduğunu düşünüyoruz. Fakat dediğimiz gibi bazı Köylerimizin Tarihi çok eskilere, Türk’lerden önceye dayanır, Akkuş daha hiç ortada yoktur. Yavuz Sultan Selim döneminde Akkuş Köyleri, Canik ve Trabzon’la birlikte Erzincan Eyaletine bağlanır, Kanuni döneminde de bu devam eder. İşte bazen Erzincan, bazen Trabzon, bazen Sivas eyaletine bağlı devam eden Akkuş merkez zannımızca bu sırada oluşmuş ve Karakuş adını almıştır. Canik ve Niksar Yöresinde Akkuş’a bu dönemden kalma ismiyle KAROOÇ,GAROÇ diyen eskiler mevcuttur. Bilinmelidir ki,eski Türkçe de Kalın ünlüler daha çok kullanılırdı, Mesela Alma(Elma), Osmanlı Fermanlarında, Edüp, Olmaya, Gelür, Edüle, Yapula gibi bugün kabaca gözüken bir konuşma vardır..Fakat Karakuş adı nereden gelmiştir, kesin bir bilgi yoktur, ancak Akkuş Merkez’de yada bu civarda yerleşim oluşturma fikri ortaya çıkınca ‘Gökyüzünde uçan Karakuş’lardan başka bir şey bulunmayan ıssız bir yer’ (Kargalar yada Kartallar yada ikisi olsa gerektir)olarak keşfi yapılır, böylece ya ilk adı Karakuş olur, yada Yazlıkbelen iken, sadece Yazın gelinen yaşanan bir yer iken, yerleşimle birlikte Karakuş adını alır. Osmanlı Devrinin uzun Asırlarında Akkuş’ta da değişik, acı-tatlı Hadiseler yaşanmıştır. Osmanlı Türk devletinin satvet günlerinde o zaferlere Akkuş Köylerinden katılan elbet nice Asker olmuştur. Fakat iç karışıklık Duraklama döneminde, meşhur Karayazıcı ve kardeşi Deli Hasan buralara yakın yerlerde İsyan etmişler, Niksar, Tokat, Ordu arasında Dağlarını mesken edinmişlerdir. Etrafa dehşet saçan bu İsyancıları ortadan kaldırmak için gelen Sokulluzade Hasan Paşa, bu iki kardeşi Tokat’tan itibaren peşine düşerek Perşembe yaylasında yakalar.(Çamiçi ile Aybastı-Akkuş arasındaki büyük Yayla) Burada Karayazıcı’yı öldürür. Fakat Kardeşi Deli Hasan’da çevresindeki eşkiyalar ve bazı Türkmen Bey’lerini toplayarak, Hasan Paşanın üstüne varır, onu Şehid eder. Ancak içte ve dışta birçok gaile ile uğraşan Osmanlı Devleti Deli Hasan’ı affetmek için yapılan ricaları kabul ederek, Deli Hasan’ı Bosna Beylerbeyi olarak tayin eder. Böylece bu Gaileyi şartlar gereği böyle halleder.

Karakuş adına ilk defa 1858 yılındaki kayıtlarda rastlanır. Sivas eyaletine bağlı Canik (Samsun) Sancağına bağlı gözükmektedir. Karakuşa ait bilinen ilk resmi Tapu kaydı, 1873 (1288 Şaban) yılına ait olup, Tekkegöğsü mevkiinde yeri olan Rahmanoğlu Hüseyin bin(oğlu) Hüseyin’e ve Çaldere’de yeri olan Efiloğlu Mustafa bin Hıdır’a aittir.
Bundan sonra Karakuş bir Pazar yeri olarak önem kazansa da Cumhuriyet dönemine kadar gelişememiştir. Bunun nedeni Nüfusun azlığı ve Osmanlının son Döneminde bağımsızlık fikri ile harekete geçen Rum Çetelerinin oluşturduğu korku yüzündendir. Fakat Karakuş; yüzyıllarca Tokat İlinin ve iç kesimin Ticari mallarını Kıyıya ve Ünye Limanına ulaştırdığı, Mal alıp geri döndüğü, Gemilerden gelen Malların da iç kesime ulaştırıldığı ,Develerle, Katırlarla yüklerin taşındığı, Atlı süvarilerle korunarak giden Kervanların geçtiği bir Kervan Yoluna sahipti. Bu kervan Yolu Karakuş ve civarına Ekonomik anlamda ciddi faydalar sağlıyordu. Kervan Yolu, Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar kullanılmıştır..Rahmetli Babaannem; Çocukluğunda Akkuştan geçen Develer gördüğünü söylerdi. Ancak bu Yol, bazılarının iddia ettiği gibi asla İpek Yolu değildir Bu kervan Yolunun izleri, Taşlarının bir kısmına bugün Ortabölme ve Kusköy Topraklarının birleştiği Töngelyanı-Taşaağıl mevkiinde rastlanmaktadır. Tahminen Kevgir Kale’si de, bu Yol üzerinde bulunmaktadır.

Osmanlının son, zayıf ve karışık dönemlerinde, Karadeniz Bölgesinde Sinop’tan, Trabzon’a uzanan bir Pontus-Rum Devleti kurmak için harekete geçirilen ve Batılı devletlerce azdırılan, kışkırtılan ve Silah-Para desteği verilen Bölgede yaşayan Rum Halkından oluşturulan Rum Çeteleri, Yüzyıllardır birlikte Barış ve Kardeşlik içinde yaşadıkları Müslümanlara, Türk’lere silah çekmişlerdir. Özellikle Kıyı kesimindeki kalabalıkça Rum’lardan oluşturulan bu Pontus Çetelerinin Akkuş sorumlusu; ÇetebaşıSirop isminde bir Rum idi, Tekkiraz civarının Rum Çete Reisi’deZilovanis idi. Yakın zamanda vefat etmiş Akkuş merkezdeki eski İnsanların iyi tanıdığı, İzmili Dede(Ali Aksu-Ali Usta) ve Rum Çetelerinin çocukken kaçırdığı Ömer şefik Görgülü’nün Ahmet Çelik Bey’in Akkuş Kitabında bahsettiği gibi epey zulüm ve Cinayetler işleyen bu
Rum çetelerine karşı Karakuş’ta, Efilo, Kurubaşo, Temel Ağa, Gökmen Ali gibi Türk Çeteleride (Kuvay-ı Milliye denebilir) bulunuyor ve mücadele ediyorlar, Halkı kolluyorlardı. Fakat ne yazıktır ki Türk olup, Halka zarar veren, soyan Çetelerde vardı, bunlarda Ortabölmeden Fındık Ali, Koca Durmuş, KurtboğazdanMıstık kahyanın Salih,Salmandan Salman Tahiri ve Ovalı (Niksar-Hosaf’tan) Kesik kulak gibi..Bunları halen yaşayan Akkuş’un Çınarlarından, 1909 doğumlu Ömer Çavuş’ta doğrulamaktadır.

Neticede bu çetelere önce Karadeniz Havalisi Kuvay-ı Milliye Reisi Kurtuluş Savaşının Kahramanlarından Giresunlu Topal Osman Ağa son verdi. Sonra düzenli Ordu kuruldu, Milli Mücadele başladı, Karakuşu ve Canik’i temsilen temsilciler Sivas Kongresine katıldılar. Mustafa Kemal önderliğinde ve Milletimizin onca sıkıntı ve bin bir güçlük ile aç, fakir, muhtaç halde yardımı ile desteği ile Milli Mücadele başarıldı, Kurtuluş Savaşı kazanıldı. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Karakuş 1892-1920 yılları arasında yani Osmanlının son döneminde Bucak yani Nahiye olmuştur. 1923 -1924 yılında da Ordu İl yapılmış, Karakuş’ta Ünye ile birlikte Samsun’dan alınarak Ordu İline bağlı bir Bucak (Nahiye-Belde) oldu.


Nihayet Akkuşumuzdan 1954 Yılında, İlçenin önde gelenlerinden Azmi SEVİNDİK ve 6 Kişilik bir Heyet’le devrin Başbakan’ı Adnan MENDERES’in karşısına çıkarlar. Sıkıntılardan bahsedilir, bunun üzerine Adnan MENDERES; ’Hay hay Karakuş’u İlçe yapalım fakat kara günler geride kaldı. Bundan böyle Karakuş’un adı AKKUŞ olsun!’der, Azmi Sevindik ve Arkadaşları bunu severek kabul edip, memnuniyetle Akkuş’a dönerler. Karakuş 4 Mart 1954 Tarihinde İlçe olmuş ve ismi de AKKUŞ olmuştur.

Merhum Adnan Menderes’in, Akkuş’a iyiliği bununla kalmamış; aynı Yıl 1954’de Kereste Fabrikasını hizmete sokmuş, bu Kamu kuruluşu sayesinde büyük Ekonomik gelire sahip olan Akkuş ve Köyleri hızla gelişmeye başlamış ve Nüfusu artmıştır, Köyler adına bile bir Dönem Kooperatifler kurulmuştur. Bu Fabrika 1990 yılının ortalarına kadar çalışmış, yüzlerce İnsana iş-aş kapısı olmuştur.

Neticede bugüne gelinmiştir. Fakat Akkuş’a nasıl ve nerden yerleşildiğini kısaca tekrar ederek Konuya son verelim:

1-Danişment Devleti zamanında ilk kez göçebe Türkmen’ler Akkuş’a yerleştiler. Bu Göçebe ve Hayvancı Türkmenlerinin bir kısmı, diğer Türkmen gruplarının birçoğu gibi, İslam inancı bakımından genellikle Bektaşi özellik taşımaktaydılar. Zaman içinde Sünnileşen bu İnsanlarımızda bugün bu geçmiş Bektaşi-İslam anlayışının etkileri bulunur: Bektaş, Ali, Murtaza isimleri, Düğünlerde oynanan Semah’lar, bazı örf ve adetlerde görülen etkiler…Ancak Sünni-İslam Türkmen unsurlarıda göç etmişlerdir.

2- Akkuş’a ya da Karakuş’a her dönemde Göçler sürmüştür. Kıyı-Sahil Bölgelerindeki Sıtma Salgınlarından kaçan, Sıcak ve Nemli İklimden uzaklaşmak isteyen, Türkmen grupları Akkuş civarında edindikleri Köylere, Arazilere yerleşmişlerdir. Çünkü burada araziler geniş olup, yerleşmek, Yurtluk edinmek daha kolaydır, eğer arazi yoksa ormanlardan Arazi açılmıştır.

3-Bu sırada Osmanlı Devleti gerilemeye-dağılmaya başlayınca, bazı elden çıkan yerlerden gelen İnsanlarda Akkuş’un bazı Köylerine yerleştiler. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı(92 harbi)esnasında Batum’un Rusların eline geçmesiyle Müslüman Gürcüler, Osmanlı Devletince Ordu’nun birçok yerine, Akkuş’ta da bugünkü Esentepe-Kabakulak-Köyüne yerleştirildiler.

4-Çevredeki yakın İl, İlçelerden çeşitli sebeplerle (Geldikleri yerde yaşadıkları sorunlar, Anlaşmazlıklar, Can ve Mal güvenliğinin kalmaması, Savaşlar, Baskılar v.s.nedenlerle) gelenler: Terme’den, Fatsa’dan, Çarşamba’dan, Bafra’dan, Tokat’tan, Ladik’ten Sivas’tan gelen ve akkuş Köylerine yerleşmiş nice İnsan vardır..

5-Hayvancılığın geçmişte en önemli geçim kaynağı olması nedeniyle, birçok sebeble yerinden olan İnsanların, yerleşebilecekleri ve Hayvancılık yapabilecekleri yeni bir yer aramalarıyla, yerleşmesi kolay olan, geniş topraklara sahip Akkuş’tan bir Yer tutmalarıyla yerleşme olmuştur...Zira Sahil ve Niksar’daki Arazilerin değerli olması, burada nüfusun kalabalık olması, aşağılara yerleşmeyi zorlaştırmıştır.

6-Ancak Akkuş,18.Yüzyıla kadar bütün Türkmen göçlerine rağmen nüfus kalabalık değildi. Esas göçler Osmanlı Devletinin ciddi sorunlar yaşamaya başladığı 18. Ve 19.Yüzyılda yoğunlaşmış ve yerleşmeler artmıştır. Bu arada Cumhuriyet dönemine kadar Akkuş’un Rum Köyleri de vardı, hele Ünye ve Niksar’da Rum ve Ermeni nüfus Akkuş’a göre daha fazlaydı. Belkide Pontus Çeteleri’den kaçıp-gelenlerde oldu.

Bu arada, Akkuşa yerleşen Türkler;
yerleştikleri yerlere Yaşadıkları olayların, Hatıraların, Yaptıkları işlerin, Boylarının, Soylarının yada Beylerinin ismini verdikleri de olmuştur. Mesela Danışma-alanı, Karaçal (Türkmen Beyi-rivayet), Haliluşağı (Bey-Ağa) Külekçili (Köyün daha önceki işi, Mesleği) gibi. Ancak bazı Köy isimlerlide Cumhuriyet döneminde yeniden verilmiştir.

Dolayısıyla Akkuş’a dört bir yandaki yakın çevreden göç oldu, bu farklı yerlerden gelen İnsanlar haliyle Simaları, Fizikleri birbirine benzemese de, zaman içinde aynı İnanç ve zengin olan Yerel Kültür içinde Halk kaynaşmış ve bütünleşmiştir. Kısacası Akkuş’a ve birçok yere Türk yerleşmesi öyle denildiği gibi,’Oğuz Türkleri yerleşmeye bir yer ararlar’ şeklinde yavan bir anlatımla açıklanamaz. Kısacası; Akkuş’a yerleşme, sadece bir yönden, bir grup tarafından ve aynı zamanda olmamıştır. Bunları yukarıda açıklamaya çalıştık. Fakat bizde yazılı Tarihçiliğin genelde zayıf, Halk bazında da olmaması nedeniyle kimin, nereden geldiği tam olarak bilinememektedir. 

Sonuç olarak şu söylenebilir AKKUŞ çok Kara günlerin ardından AKKUŞ olmuş ve bu bölge için dedelerimiz kimlerle savaşmışlar o güzelim toprakları bize bırakarak bu Soy ağacınıdevam ettirmemiz için. Biz Akkuşlular birlikten güç doğar her nerede olursanız olun birbirinizi unutmayın kaynaşın ve tanışın. HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ BU AKKUŞ KİMLERİ YETİŞTİRMİŞ….  HARUN EFİLOĞLU

 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ve BAŞKANLIK SİSTEMİ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI 20 Ocak 1921'de, TBMM tarafından kabul edilen ilk Anayasa (Teşkilatı Esasiye kanunu) olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde teknolojik gelişmeler ve sistem gereksinimlerinden dolayı revize edilme ihtiyacı ortaya çıkmıştır, doğrudur yapılandırılmalıdır, yapılandırılmıştır buraya kadar her şey güzel.

Ancak TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ni kim oluşturuyor. Millet bu milletin haberi olmadan bu ibareyi kimse değiştiremez. Cumhuriyet bir yönetim şeklidir. Geliştirilebilir hukuksal, siyasal, toplumsal, bireysel olarak ancak değiştirilemez.

Biz ABD başkanlık sistemi kullanıyor diye bu sisteme geçmemeliyiz. Biz federal sisteme gitmek istemiyoruz bu farklı bir olaya gidiş şeklidir. HALK İSTEMEDİKCE kesinlikle böyle bir şey yapılmamalıdır. Eyalet sistemi ve başkanlık sistemi demokrat sistemi diyerek insanlar perişan olmuş karşı karşıya gelmişlerdir. Bizler Osmanlı torunları olarak TÜRKİYE CUMHURİYETİ olarak böyle bir yönetim sistemine EVET demeyiz. İyice eleştirilmek zorundayız.

BAŞKANLIK SİSTEMİNİ KİMLER BENİMSEMİŞ.

Kosta Rika ve Venezuela bu sistemi uygulamaktadır. 1949 yılından beri Kosta Rika'da, 1958 yılından beri Venezuela'da başkanlık sistemi kendine özgü koşullarıyla uygulanmaktadır. Kolombia 1974 ve Peru da 1979'dan beri sivil hükümetlerle başkanlık hükümeti sistemini uygulama çalışıyorlar. Diğer Latin Amerika ülkelerinde Başkanlık rejimi otoriter ve totaliter rejimlere dönüşmüştür. Günümüzde demokratik görünen birçok Latin Amerika ülkesinde demokrasi sürekli tehdit altındadır ve kimi gerekçelerle askeri darbe olasılığı her zaman mevcuttur.

Latin Amerika dışında Başkanlık sistemi içinde görülen Filipinler, Endonezya gibi birçok ülkede demokratik geleneklerin yerleşmediği görülebilmektedir.

Başkanlık sistemleri arasında en başarılı ve örnek alınan sistem ABD başkanlık sistemidir. Bu sistemin dünyada normal olarak işlediği ve demokratik sonuçlarının alındığı tek ülke ABD'dir.

YAPILAN TARTIŞMA OTURUMLARINDA GÖRÜŞÜLEN NOKTALAR VE ELEŞTİRİLER

Eleştirilerin bir kısmı, başkanlık sisteminin işleyişine ve sonuçlarına göre biçimlenmektedir. Başkanlık sisteminin daha çok iki partili sistemlerde yaşadığı, çok partili sistemlerde siyasal istikrarsızlığa yol açarak, yürütme ve yasama arasında çatışma yarattığı söylenmektedir.

" Başkan ve parlamento (Kongre) arasında farklı siyasal eğilimlerin çoğunluğu oluşturduğu durumlarda halk adına konuşmada meşruiyet ve temsil krizine yol açabileceği ileri sürülmektedir.

" Siyasal iktidarın tek elde toplanması demokratik geleneklerin olmadığı ülkelerde tek adamlık, diktatörlük sonuçları doğurabilir.

Kazanan her şeyi kazanır kaybeden her şeyi kaybeder ilkesi nedeniyle seçildikten sonra asla müdahale edilmez durumunda olan bir kişi ülkede muhalefeti birçok konuda uzlaşmazlığa ve yasadışı yollara itebilir.
" Yürütmenin mutlak hakimiyeti oluşabilir ve demokratik teamüllere sahip olmayan bir ülkede başkanın partisinin çoğunluğundan oluşan yasama, yürütmeye tabi olarak hareket edebilir.
" Tersi durumda yasa çıkaramayan, özellikle bütçesini oluşturamayan ve vaatlerini yerine getiremeyen bir sistem içinde başkan başarısızlığa sürüklenecektir

 

 

Harun Efiloğlu kimdir ?

10/08/1981 Yılında Ordu ilinin Akkuş ilçesinde doğdu.

Ünye Adnan Menderes Anadolu Tic. Meslek Lisesinde bankacılık okudu.

1996-1998 yılları arasında T.C HALK BANKASI da çalıştı. Askerliğini Diyarbakır da yaptı.

A.Ü işletme okudu.

İstanbul da Özel bir şirkette finans sorumlu olarak çalıştı,

Aynı şirkette başarıları ile şirket Genel Koordinatörlüğüne atandı.

Halan aynı görevde çalışmaktadır. Evli ve 1 çocuk babasıdır.
Efiloğlu; sosyal ilişkileri, sivil toplum örgütleri, dernekler her türlü faaliyetlere katılmaya özen gösterdi, kısa sürede toplumsal ve siyasal düşünce ve yazılarıyla da sevilen biri haline geldi.