hit counters

 

A. Alper ZOROĞLU

 

 

 

  

VEFASIZLIK
Doğup büyüdüğüm ve çocukluk yıllarımın geçtiği yerleri özlemle düşlelediğimde adeta iiçinden bir şeyler kopar, yüreğini yerinden söküp alırcasına. Hani ; tozludur, çamurludur, taşlıdır yoları ya. Her gidişinde arabadan fırlayacakmış gibi olursun adeta dışarı doğru. Bazende caniklerin sisli puslu havası sanki seni bekler gibi oturup çöreklernmiştir önüne. Ve selam verip geçip gidersin yinede ayların, belki yılların özlemini bir an sevdiklerinle toprağınla gidermenin mutluluğu içinde. Yaylaların doruklarından çan sesleri ahenginde türkü söyleyip nara atan çoban sesileri geldikçe kulağına, işte o an anlarsın memleketine geldiğini. Yemyeşil dağların içinden süzülerek gelen ormanın ve toprağın mistik kokusu ciğerleinde dolldukça, özlemlerinin sancısısyle birlikte yıllarca birikmiş bütün öfkelerin, kederlerin kaybolup gider bir anda yüreğinin derinliklerinden. Hatta hiç sevemediklerin bile gözünde tütmüştür, memleket sancısı yüreğinde bir virüs gibi seni kemirdiği sürece. Her gelişinde Sevdiklerinle kucaklaşıp hasret gidermenin mutluluğunu sevinç gözyaşları içinde yaşamaktan güzel ne olabilir ki upuzun ayrılklardan sonra.

Yine ayrılıklar dönüşler başlar, gözyaşları içinde hüzünle arkanda sevdiklerini bırakakıp giderken. Ah...Bu sefer sanki koca canik dağları üstüne çoküp oturmuştur yol boyunca. Hasret dolu dolu türküler dillendirirsin caniklerden Ordu sahilillerine kadar toprağının her santimetresinden uzaklaşıp gittikçe. Yiğitliğinde şanında vardır ayrılıklar, onuda çekersin yüreğinde kızgın yağlar ermişcesine gözlerini kapatıp dayanarak da; vefasızlık yokmu? İşte o adamı yiyip kemirir, adım adım bir kanser gibi acıyla yüreğinde. Belki bir dostun, iki dostun vefasızlığına üzülüp geçersin. Ya özlem duyduğun, aşık olduğun, adına türküler yaktığın sevgilinin vefasızlığından büyüğü ne olabilir ki? Delisinin, akıllısının,toprağının, taşlarının, havasının suyunun, dostunun, düşmanının özlemle uğunda yüreğinde sancısını çektiğin bir bir sevgilnin vefasızlığından başka bir yiğiti ne yıkabilir ki. Olsun be.... ben yine türkülerimi çalacağım, türkülerimi söyleyeceğim, dağlarımın şahı çobanımın yüreğinde hiç bitmeyen bir aşkla dağlara tepelere seslenip söylemesi gibi. Aşkları, değerleri, hatırları, iyilikleri, kültürleri, umutları,vefaları, Bizlere hep büyüklerimiz öğretip hatırlatırlardı. Şimdi Onlarda yok olup gitti çıkar kavgalarıyla siyasetin içinde. Sanat ve sanatçının siyasetin egosal düşünceleri ve tercihlerinin içinde yokolup gitmesinden daha kötü bir şey olmaz. Belkide bu tür zihniyetlerden Yurdumun dört bir yanında kutlanmış Hıdrellez şenliklerinde memleketim insanlarıyla birlikte olma davetiyesini de beklememde yanlış olurdu sanırım. Ve İstanbulda Yapılacak olan Ordulu hemşehrilerimin Feshane etkinliklerinde hiç bir kültürel değer gözetilmeden brükratik olarak seçilen sanatçı tercihlerinin son sözünü zamanı geldiğinde onlar değil, bu toplumun içindeki gerçekçi değerler ve yürekler söyleyecektir. Ben her zaman memlekitim insanları ve toprağının aşığıyım ve daimada öyle olacağım. Onlar için türkülerimi asla susturmayacağım. Ve çıkarsal emellerin arkasından aldığım güçle değil, türkülerimde yaşayan ve yaşatan yüreklerin verdiği güçle soluyacağım nefesim yettiğince. Karınca kaderince. Kötü ve bilinçsiz yönetimlerin tercihi asla halka maal edilemez. Ben burada yaptığım çalışmaları taktirle karşılayıp destek olmaya çlaışan başta Ordu halkı çevre köyleri ve ilçeleri, beni candan seven Salman halkı hemşehrilerimiz, Ordu yerel basını ve radyoları olmak üzere bu konuda bana büyük bir yardımı olan “Ordu Hayat gazatesi” yazarı sevgili Ali ÖZTÜK abim, “Ordu Olay Gazatesi’nde” desteğini esirgemeyen sevgili Zeki abim ve ve tabiki Manevi desteklerinden dolayı Ordu Büyük Şehir Belediye başkanımız sayın Seyit bey, Sayın Valimiz Orhan DÜZGÜN bey ve İl Kültür Müdürmüz Erkan beye sonsuz teşekkürlerimi her zaman bir borç biliyorum.
Saygı ve sevgilerimle. A.Alper ZOROĞLU

 

 

Dışlanmışlığa rağmen Cennet kasabanın çocuğuyum

Burada bütün türkülerimi paylaşan, ilgi duyan ve beğenen tüm türkü gönül dostlarım, arkadaşlarım, öğretmenlerim ve tanıdığım tanımadığım tüm hemşerilerime sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.

Belki bilmeyen dostlarımızda varsa ben Ordu il Akkuş ilçesi Salman Kasabasındanım. Müziğe 7 yaşında emekli öğretmen babam ve aynı zamanda ozanlık ruhu olan Recep Zoroğlu'nun yardımlarıyla başladım.

10 yaşındayken kendi kendime türkü yakıyordum. Canik dağlarının eteklerinde hep öksüz kalmış yoksul köylerin etrafında çevrelenmiş masum bir kasabanın çocuğuyum.

Ezilmiş, kandırılmış ve yıllardır siyasilerin ellerinin sırtıyla itip dışladığı ve ezilmişliği, yoksulluğu bir kez olsun vicdanlarında sorgulamadıkları garip bir kasabanın çocuğuyum. Canik dağlarının eteklerinde taşlı boz tarlalarda yalın çıplak ayakların ve nasırlı ellerin bir avuç ekine ve mısıra, bir tosun bir düveye umut bağladığı yoksul bir kasabanın çocuğuyum. Sadece mısır ekmeği ve mısır çorbası olsa da sofralarında, yüreği sevgi ve aşk dolu, yüzleri insana hiç solmayan bir gül gibi sevgiyle açan masum yüzlerin çocuğuyum. Yüzüne sinek konsa devletinden bilip dağa çıkıp başkaldırılırken, ekmeği çalınmış aç, yolları aşınmış taş ve mağdur bırakıldığı halde hiç sesini çıkaramayan, haykıramayan masum yüreklerin çocuğuyum. Bu memleketin karış karış her tarafı bizim cennetimiz. Ama ben, daha henüz meleklerin bile keşfedemediği bir cennetin çocuğuyum.

Çünkü ben Orduluyum. Haber : www.salmankasabasi.com / Ali GÖK - 29 Nisan 2013 Pazartesi

 

 

EVET DEMEZ MİYİM?

           

Hep yeni yasalar koyuluyor,  sözde alternatifler üretiliyor; ama inanın ki içeriklerine baktığınızda halkın yararına yok denecek kadar az, yada halkın refah ve istikrarını yükseltecek bir tane yasa bulamazsınız.

 

            En önemli birkaç tanesini  sıralayacak olursak;

 

Parti kapatılmasının zorlaştırılmasıyla ilgili koydukları yasaların halkın refah ve istikrarıyla bir ilgisi var mı sizce? Bu tamamen siyasal ve bazı partilerin çıkarları gözetilerek koyulmuş bir yasa anlayışından başka bir şey değildir. Bu koyulan yasayı biraz irdeleyecek olursak; Hem parti kapatmak zorlaştırılarak, hem de milletvekillerinin dokunmazlığını halen ısrarla korunmak istenmesinin altındaki nedenleri çok daha iyi anlayabiliriz sanırım. Bu durum karşısında seçtiklerimiz bazı milletvekillerinin yolsuzluklarını, her türlü ileride yasadışı yolardan görevini kötüye kullanma gibi eylemlerinin yargılanmasını zorlaştırıp, hukuksal sürecin önünü kapattırılmasının sizce ileride doğuracağı sonuçları düşünebiliyor musunuz?

 

            Kim istemez, 12 Eylül sürecindeki dayatmayla koyulmuş yasaların değiştirilmesini.

Ama yine diğer en önemli bir maddeye de bakıldığında HSYK’nın içinde Adalet Bakanlığı ve müsteşarlığının üye ağırlığının olmasının anlamı da Yargının içinde tamamen siyasetin aktif rol oynayıp yargı bağımsızlığının tehlikeye düşmesi maalesef kaçınılmaz bir gerçektir. Her neyse. Bunların dışında olması gereken halkın yararına   evet diyeceğim  çok yasalar var. Tabi hayali de olsa.

 

            Köylüyüm. Açım arkadaş!. Köyde ekip diktiklerimiz para etmez oldu artık. Ben üretirken siz daha ucuza dışarıdan getirip benim emeğimin karşılığını yabancılara peşkeş çekip sattınız. Benim, ekip diktiğimin karşılığındaki emeğimi garanti altına alıp beni koruyacak yasalar çıkardıysanız “Evet” demez miyim.

 

            Sokakta dolaşan bir işsizim arkadaş!. Açım!. Bu zamana kadar ne varsa kimi devletlere şirin görünmek için  milli değerlerimizden ödün vererek  üretmeyip dışarıdan satın aldık. Hatta kendi üretim işletmelerimizi de kapatmak içinde elimizden gelen  her şeyi yaptık. Fabrika açıp teşvik etmek yerine hep fabrika kapattık. Benim işsizliğimi giderip iş garantisi sağlayacak, fabrikaların  açılmasını teşvik edecek yeni düzenlemeler ve yasalar çıkarılacaksa; “Evet” demez miyim.

 

            Sosyal iş güvencesi ve garantisi olmayan bir işçiyim arkadaş!. İnşaatçıyım. Kendi ülkemdeki inşaat sektörleri ya iş yapamayıp iş yerine kilit vurmuşken, yada benim sosyal güvencemi hiçe sayıp ucuz çalıştırırken, yabancı ülkelerde sabahtan akşama kadar her türlü riski taşıyarak inşaat köşelerinde kar ,yağmur, çamur, soğuk sıcak demeden  keser sallayıp  çeliğimden, çocuğumdan, yurdumdan ayrı kalarak ülkemde çalışamıyorsam, Kendi ülkemde  sosyal güvencemin garantiye alınarak iş imkanı sağlanabilecek yasalar çıkarılacaksa “Evet” demez miyim.

 

            Esnafım arkadaş!. Ülkemdeki  bu işsizlik ve parasızlık yüzünden,  hisseniz olduğu büyük marketlere peşkeş çekip onlara her türlü imkanı verip beni teşvik edip büyümemi sağlamanız gerektiği  yerde, beni kepenk kapatma durumuna  getirdiğiniz için parasızım. Benim ayakta durabilmem için, benim değerlerimi koruyup iş yapabilmem için, haklarımın korunabilmesi için, işsizliğin önlenip istikrarlı bir ekonomik paketin sağlanabilmesi için yasalar çıkaracaksanız; “ Evet” demez miyim.

 

            Petrol ülkesi olmayan Gürcistan’da benzinin lifte fiyatı 1.50 kuruş iken, benim ülkemde 4 TL ye yakın bir fiyatla dünyanın en pahalı akaryakıtını satan bir ülke durumundayken, Halkını kazıklayıp sömüren bir ülke değil, halkının gelir ve refah düzeyini dikkate alarak fiyat koyabilecek ekonomik yaptırımlarla ilgili yasal düzenlemeler yapılacaksa “Evet” demez miyim.

 

            Yapılan gerek özelleştirme ihalelerinde, gerekse tüzel yada özel kurumların yabancı şirketlere belli menfaatler karşılığında çok ucuza satılıp sınırsız imtiyazlar sağlanılması yerine, ülkemiz istikrarını düşünerek Türk işletmelerin kalkınması ve büyüyebilmesi için teşvik edici  yasalar çıkarılmasına “Evet” demez miyim.

 

            Meclisteki partilerin ve milletvekillerinin menfaatlerini ve istikrarını, dokunulmazlığını daha da sağlam temeller üzerine oturtacak yasalar değil, toplumun geleceğini, menfaatlerini, hak ve hukukunu daha da sağlamlaştıracak yasalar çıkarılacaksa “Evet” demez miyim.

 

            Yandaş medyalarla birlikte dün ve bugün  doğru yada yalan, “Ergenekon” gündemiyle halkın ekonomik yakınmalarına karşın bir oyalama, bir fren, yada bir sibop mekanizması yaratılarak memleketin arka taraftaki öte yüzünün ekonomik çaresizliği örf bas edilmesi de işin bilinen diğer gerçeği iken, şimdide toplumu daha da inandırıcı kılacak   Anayasa tartışmaları  ile aynı oyalama taktiği anlayışındaki siyasi oyunların devam etmesi. Diğer taraftan sivil toplum örgütlerinin öngörmediği, toplumun değerleriyle örtüşmediği bazı yasa taslaklarını dayatmaca bir anlayış içinde kabul gördürülmek istenmesiyle siyasi oyunların yine yandaş medyayla birlikte halka şirin gösterilerek defalarca medyada sergilenmesi de işin diğer popoliter gündemi. 

 

Acaba içinizden birileri çıkıp da vicdani duygularını sorguluyor mu sizce; “ Hepsi iyi güzel anladık da, acaba ekonomik olarak ne durumdayız?” diye. Nereye gidiyoruz? Ne gereği var. Zaten haftanın yedi günü yerli diziler ve maçlar var. Onlarla teselli oluyoruz zaten. Halimizden memnun gibi görünerek, haklarımızın gasp edilmesi karşısında uyuyan ve her şeyi görmezlikten gelerek ülke değil, parti sempatizanlığımızı sürdürme alışkanlığımızdan geçmişteki gibi bugünde kopamıyoruz ne yazık ki. 2 Nisan 2010

 

 

2009 YEREL  SEÇİMLERİNDE SALMAN

 

Soğuk ve buz gibi dondurucu bir mart ayının keskince soğuğunda Salman kasabasındayım. 2009 yerel mart seçimleri. Her evde, her kahvede, her yerde, ayrı bir seçim rüzgarı esiyor. Adaylardan çok seçmen daha heyecanlı, daha ateşli, taraflı tarafsız yapılan yorumlar, eleştiriler, dedikodular, söylentiler büyüdükçe insanları daha da ayrı bir heyecan kaplıyor.

Biri öteden hemen patlayıveriyor:

-Vallaha 15 yıldır buraya ne yapıldı hizmet mi yapıldı sanki ayağımıza gelen ilçelik fırsatını kaçırdık da boş versene sen be!

Birisi elindeki iskemle kağıdını, birisi elindeki okey taşlarını bir süreliğine bırakıp şiddetle karşı koyarcasına muhalifliğini sergiliyor:

-Ne yapılmadı be! Boş  versene sen. 3 dönemde buraları kim adam etti suyu kim getirdi? Yolları kim yaptı? Yapmadığı ne kaldı ki?

Biri yine öteden beri birinin sözü bitmeden dayanamayarak patlayıp söze atlıyor hemen

-Ya fırsat bu fırsat verelim iktidar partiye bakın o zaman ne oluyor buralar. Asfalt mı gelmez. İlçemi olmaz. Yurtlar, hastaneler mi yapılmaz.hatta ve hatta… …….

Belki hani diyecekti hani hatta ve hatta üniversite bile kurulur. Yok o kadarda değil de Belki bir Yüksekokul falan yada nebilim işte karayollarına bağlanıp yollar yaz kış açık olurdu. İşte.ya diyecekti hani hatta ve hatta Akkuş tokat yolu Salmandan geçer. Tırlar mola verip salmanda benzinci su  gibi benzin satar. Esnaf paranın içinde yüzer, köylü derenin içinde. Canım nede olsa  köylüde azıcık nemalanır işte kıyısından köşesinden Salmana sıcak para girer hani  Nede olsa bu iktidar gücü. Yok daha neler. Ya bellimi olur bu iktidarın gücü yapar mı yapar hani hepsi olmasa da  bir kısmı hani.  Adamlarda par var………..gibi. Hani nede olsa arkamızda  güçlü milletvekillerimiz var. Başbakana adamların nazları geçiyor. Hatta ve hatta geçenlerde Başbakanın evinde misafir kalmışlar. Başbakanım zorla bırakmamış onları misafir etmiş. Bu milletvekilleri Salmanı Paris yapmaz mı şimdi. Hatta ve hatta Başbakanımla yedikleri içtikleri bile ayrı gitmiyormuş. Hatta ve hatta başbakanım bir dediklerini iki etmiyormuş. Yok be daha neler. Valla billa hani canım belki o kadar da olmasa da  hani bir yerde yemek yemiştir. Hani Salmanın durumunu anlatmıştır ne durumda olduğumuzu, yollarımızın olmadığını, yollardan bırakın arabayı eşek bile gitmediğini de sayın başbakanım acımıştır da vermiştir emri hani. “ Ne gerekiyorsa yapılsın bu çağda böyle yol mu olur?” demiştir. Demiştir valla  öyle canım yoldan bırakın traktörü valla eşeği bırak ayı bile gidemez olmuş. Valla billa….

 

Söylemlerin, dedikoduların,  kimilerinin istediği aday üzerinde tanıdığına akrabalarına baskı yapıp yalvarması heyecanlı bekleyişi adaylar üzerinde bile yoktu. E ne dersin? Umut kapısı. Ekonomik kaygılar içinde yoksulluğun getirdiği umutlu umutsuz bekleyiş. İşsizliğin açlığın, yoksulluğun, getirdiği yalvarış, arayış serzleniş. Belki beş oyun yada on oyun karşılığında aday olanların en güçlüsünden kesin söz alıp çocuğunun işe girmesinin umudu. Direnişi. Belki hiç sevmediği bir adayda olsa çocuklarının yada çocuğunun geleceği için ekmeği için onursallığından ödün vermek. Bunun elbette neresi yadırganabilir ki.Bırakın onursallıktan ödün vermeyi insan çocuğu için mecbur kalıp çalarak alnına sürülen lekeyi görmezlikten gelmiyor mu kimi yerde bezen. Canım halkım, insanlarım, köylüm. Evinde aşı ekmeği olmadan kapısındaki bir tek kalmış topal tavuğunu, elinde bir tek kalmış kör kuzucuğunu  kendi yemeyip misafirine paylaştıran misafirperver fedakar köylüm. Size kim kızabilir oy vermedi diye. Sizi kim dışlayabilir? Kim! Bırakın oy moy  satmayı bu ülkede çocukları için çaresizliğin içinde namusunu satarak para kazanmaya çalışanlar mı suçlu yoksa bizi bu zamana kadar bu duruma getirenler mi Kim suçlu dersiniz sizce?

 

Bizi bilgisizliğe, kültürsüzlüğe, eğitimsizliğe, sürükleyen kim suçlu sizce. Her gün sokaklarda kahve köşelerinde zaman öldüren gençlerimiz çığ gibi büyüyüp giderken kim suçlu sizce. Salman halkı mı? Seferli halkımı? Akpınar halkımı? Yoksa Akkuş halkımı? Vs…. demişken aklıma hemen Ünlü yöresel Halk mizahçımız ince zeka  hazır cevap oldukça zeki rahmetli büyüğümüz Faik efendinin bilinen meşhur bir fıkrası geldi.

 

İki çocuk sokakta kar topu oynarken faik efendinin gözüne iyi sıkılmış okkalı bir kar topu gelir. Hemen ne yapıp yapıp çocuğu bulup yakalar.

-lan oğlum bu göz çıksa bunu kim yapar?

-Bilmem emmi.

-Lan oğlum murat usta yapabilir mi?

-Yapamaz emmi

-Halil usta yapabilir mi?

-Yapamaz emmi

-Lan oğlum bu gözü kim yapar kör olursa

-Bilmem emmi.

Kim suçlu dersiniz sizce? Yoksa çocuğu yakalayan faik efendimi? Yada çocuk mu? Yada gözümüzü kör eden bu yoksulluk mu? Ettirenler mi? yoksa gözümüz kör ettirilmiş bir cehalet mi?

Yoksa bizi Salmanı Salman halkını kaderimize bırakıp terk edip gidenler mi? 30 Mart 2010 Cuma - A.Alper ZOROĞLU 

 

 **************************************************************

 

Sevgili arkadaşlar, sevgili gençlerimiz, ve büyüklerimiz; ( Kurtarıcı görmek )

 

Yazmış olduğunuz gerek eleştirel, gerekse normal mesaj yazılarınızı devamlı uzaktan yakından takip etmekteyim.Her şeyden önce sizlerin kasabamız adına daha hırslı ve mücadeleci bir hava içerisinde tepkilerinizi taktir ediyorum. Ama ne yazık ki yinede aynı sorunların aynı eleştirilerin kısır döngüsü içinde dolanarak çırpınıp durmaktayız. Bu sorunlar üzülerek söylüyorum ki; hep yaşanacak, hep yazılacak, çizilecek, eleştirilip yerilecek ve yine bıkıp usanmadan aynı noktada ne yazık ki çırpınıp durmaktan başka elimizden hiçbir şey gelmeyecektir. Hep umutla seçilenin bir şeyler yapmasını beklemekten başka çaresiz çırpınışımızı devam ettireceğiz. Hep nice umutlarla seçtiğimiz milletvekillerinin yalanlarına alıştığımız için verilen bir sözün vaadinin doğruluğuna her zaman kendimizi inandırmaya çalışma alışkanlığımızı daima sürdürmekten başka bir şey yapamayacağız. Daima yıllardır yaptığımız gibi, umutla seçtiğimiz siyasilere el pençe divan durup boyun bükerek dilenip, yalvarıp bir şey alamadığımızın çaresizliği içinde çırpındıkça, onları daima gözümüzde yücelttikçe, sonunda yine hayal kırıklığı yaşama alışkınlığını sürdürmeye devam edeceğiz.

 

Bazı gerçekleri görmezlikten gelerek “Milliyetçi olmalıyız” diyen gençlerimizin kafasında kurguladığı ideallerinin salt gerçeği, sadece kasabamızın kalkınmasının ötesinde parti milliyetçiliğinin hegomanyası altında bir anlayıştan öteye gidilememiştir. Paranın gücücünün her şeyi esir alabileceği gerçeğini kabullenerek güçlü olduğunu düşündüğümüz kişilerin, kurumların, partilerin, parti adamlarının yanında yer alıp kişisel çıkarlarımız uğruna toplumsal değerleri hiçe saydığımız bir geleneğin arkasına sığınma alışkanlığımız var olduğu sürece Salmankasabasının kalkınmasını beklemek büyük haksızlık olur sanırım.

 

Sevgili gençlerimizin yıllardır yanıp tutuştuğu bir futbol sahası özlemi, Salmanın daha büyük sorunlarının üstesinden gelip daha sonra yapılabilme düşüncesi arasında eritilerek, bir dahaki bahara kadar hayalle yaşayıp dağda bayırda top oynamaktan başka ellerinden bir şey gelmeyecektir.

Şimdi artık, göze göz, dişe diş, kora kor bir partizanlık var. Keşke aynı düşünceler, aynı eylemler Sadece Kasabamızın kalkınması adına olabilseydi. Ne yazık ki bundan sonrada olabilmesi çok zor görünüyor. Sadece bir dahaki seçime kadar seçtiğimiz insanları eleştirip yermekten, övmekten başka bir şey yapamayacağız.

 

Sayın başkanım Mehmet DEMİRCİ abi siyasi kimliğinin ötesinde yıllardır sevip saydığım bir insandır. Seçimlerde dahi rakibi olduğu öğretmenlerine karşı asla hiçbir saygısızlığı da olmadı. Ama ne yazık ki bizde siyaset; rant, çirkeflik ve parasal gücün egemen olduğu bir kılıfa sokuldu.

Bu anlayışların bu düşüncelerin hüküm sürdüğü ülkemizde İktidarın belediye başkanını kurtarıcı olarak görmekte haksızlık olur. Çünkü içten ve inanarak söylüyorum ki; her zaman olduğu gibi Salman Kasabası ve insanlarını seçtikleri ve güvendikleri Milletvekilleri, sadece seçimden seçime üzerine basarak konuştukları iskemle yada yüksek bir kürsü tahtasından başka bir şey görmüyorlar. Bundan sonraki süreçte de çokta bir şey beklemek büyük hayal kırıklığı olur. Mantıklı olarak düşünmek gerekirse ili ve ilçeyi kaybetmiş bir siyasi partinin arada kalmış yüksek bir dağın tepesi olarak gördükleri kasabamıza hizmet götürme anlayışı hele ki şu dönemde de oldukçada zor görünüyor.

 

Sayın başkanım Mehmet DEMİRCİ abiye de görevinde başarılar dileyerek umarım yapmak istediklerinin yarsı olsun gerçek olur. En azından Kasaba ve ilçe arasında ki yollarımız yapılır. Herkese saygı ve selamlar. 24 Mart 2010 Salı - A.Alper ZOROĞLU